Hesaba Çekmek vs. Suçlamak
Hayat ince çizgiler üzerinde ilerliyor. Çizgi kaçınca cömertlik savurganlığa, tutumluluk cimriliğe, sebat inada, doğruluk patavatsızlığa, gıpta hasede dönüşüyor.
Hayvanların ve bitkilerin bu ince çizgiyi gözetmek gibi bir derdi yok. Melek ve şeytanında da yok açıkçası. İnsan bu yükü yüklenmiş.
Bu ince çizgilerden biri de kendini hesaba çekmekle suçlamak arasında gizli. İnsan kendini hesaba çekmeli tabi. Kendini hesaba çekmeyen insanın iyi olması ve iyi kalması çok zor. Dünya insanın ayağını çeldirecek bin bir tuzakla dolu çünkü.
Bizden beklenen hata yapmamak değil. Bu beklenseydi insan değil, bitki, hayvan, melek ya da şeytan olurduk. Bizden beklenen içimizdeki hesaba çekme pusulasını yitirmemek, kırmamak.
Günümüzde hesaba çekmenin yerini suçlama almış durumda. Hesaba çekmek insanı büyütür ama suçlamak küçültür. Suçlamak ümidi tüketir.
Hesaba çeken tarafımızı elimizde tutalım diyorum. Tam onu tutarken köşeden gizlice devreye girip bizi suçlayan sese ise izin vermeyelim. Bu sesin amacı pusulamızı kırmak, hesaba çekme gibi iyi bir yönü karartmak olabilir pekâlâ.
Her gün iyi bir insan olmak adına yeni bir niyetle güne başlamak zaaf değil. Akşama bu niyeti yapamadığımızı görüp üzülmek ise bir erdem.
Nice huylarımız var terk etmek, değiştirmek istediğimiz. Her sabah yeni bir niyetle yola çıkıyoruz. Belki değişmeyecekler kim bilir? Ama her sabah tazelediğimiz niyetimizden asla vazgeçmeyelim diyorum.